26 Şubat 2008 Salı

Metamfetamin


Metanfetamin dünya üzerinde en hızla yayılan, çok zararlı ve tehlikeli bir uyuşturucudur.

Bu uyuşturucu maddenin kullanılan takma isimlerinden bazıları kristal, tina, crack. en çok kullanılan ismi met. metamfetaminin kısaltılmışı.


İlk kez kullanıldığında insana kendisini aşırı güçlü ve iyi hissettiriyor. kısacası mükemmel insan kavramını yaşıyorsunuz. Sonrası ise parçalanan ve ölümle biten hayatlar.
Metamfetamin amfetaminin daha üstünde ve daha güçlü ayrıca kokainden 3 kat daha sert çarpar. Bu madde burundan çekme, yakarak, yutarak yada damardan alınabiliyor. Fiziksel olarak insan bedenini resmen çürütüyor en başta dişlerden başlayarak insanı insanlıktan çıkaran ve gerçekten inanılmaz perişan hale fiziksel değişimler meydana getiriyor.

Ayrıca bu maddeye bağımlı olması çok yüksek bırakması neredeyse imkansız bu tehlikeli madde hızla dünya üzerinde yayılırken çevremizde arkadaşlarımızı, çocuklarımızı uyarmamız ayrıca takip etmeliyiz. Bir kere denendin mi geri dönüşü olmayan yollara götürüyor. Bu madde geçmiş yıllarda işçilere verilerek çalışma performanslarını yükseltmek için kullandırılmış. Bu madde ilk defa japonya da kimyacı akira ogata tarafından 1919 yılında sentez edilip bulunmuştur. İkinci dünya savaşın da bir çok ülke bu maddeyi askerlere vermiştir.

etkileri :

uyanıklık, motivasyon ve kısa dönem beyin aktivitesini artıran madde yüksek dozlarda öforiye neden olmaktadır. madde alındığında tansiyon ve vücut ısısı yükselir, pupillalar genişler. ishal, bulantı, kusma görülebilir.

beyin kimyasını bozup depresyona yol açtığı bilinmekterdir. bağımlılarında kalıcı anhedoni oluşmaktadır. eroin'den daha kuvetli bağımlılık yaptığı ileri sürülmüştür.

devamlı kullanıcılarında meth ağzi denen diş çürükleri gözükür, bağışıklık sistemi baskılanır. bu kişilerde satafilokok enfenksiyonları sıktır. kilo kaybı ve kısa dönem libido artışı, ardından erektil disfonksiyon da bilinen etkilerindendir.




Bu uyuşturucu maddenin ayrıca kötü yanı her yerde kolayca üretilebilmesi ve diğer uyuşturucu maddelere nazaran daha ucuz ve kolay tedarik edilmesi.

Bu uyuşturucu maddenin etkilerini tanımı ayırca yaşanmış hayattan kesitleri izlemek isterseniz buradan ve şuradan izleyebilirsiniz.

Amfetamin ve metamfetamin: farkları ve benzerlikleri


Yasadışı uyuşturucu pazarında, amfetamin grubunun başlıca temsilcisi amfetamin ve metamfetamin (ve bunların tuzları) olup bunlar fenetilamin ailesinden yakın ilişkili iki sentetik maddedir. Her iki madde de merkezi sinir sistemi uyaranlarıdır ve aynı etki mekanizması, davranışsal etkiler, tolerans, yoksunluk ve uzun süreli kullanım (kronik) etkilerine sahiptir. Amfetamin metamfetaminden daha az etki gücüne sahiptir ancak kontrol edilmeyen durumlarda etkileri neredeyse ayırt edilemez niteliktedir.


Amfetamin ve metamfetamin ürünleri çoğunlukla toz şeklindedir ancak metamfetaminin saf kristalin hidroklorür tuzu olan buz şekli de kullanılmaktadır. Amfetamin veya metamfetaminden birini içeren haplar, MDMA ve diğer ecstasy haplarında görülenlere benzer logolar taşımaktadır.


Amfetamin ve metafetamin, aldıkları farklı fiziksel formlara göre yutulabilmekte, burundan çekilebilmekte, solunabilmekte ve daha nadiren de, enjekte edilebilmektedir. Amfetaminin sülfat tuzundan farklı olarak, metamfetamin hidroklorür, özellikle de bunun kristalin formu (buz), sigara gibi içilebilecek kadar uçucudur.


Kaynak: EMCDDA uyuşturucu profilleri.


Yeni ve yeni ortaya çıkan uyuşturucular ve bunlara karşı eğilimleri ayrıca yeni uyuşturuculara yönelik eylemler


diğer videolar bu videonun alt sekmeleri...
Bu konular üzerine harika bir çalışma, fare partisi hangi madde beyin için de nasıl işliyor tüm maddeleri ayrı gösteren görsel bir sölen bakmakta fayda var buyrun tıkla
(Alıntıdır)

17 Ocak 2008 Perşembe

mi ?

vay vay vay ... Aferin şu karıncaya Yarı ölmüş bir sineği yakalamış götürüyor. Götür yiğidim, götür ! Sineğin karşı koyuşuna aldırma.

Bir hayvan olman sıfatıyla bütün acıma duygularını ayakların altına alabilirsin. Sen, isteyerek hüsrana uğrayan insanoğullarına benzemezsin...
Hakiki insan kendisi üzerinde düşünülecek herhangi bir şey olmayan, sözünü dinleten veyahut kendisinden nefret edilendir... mi ?
son olarak ağacın dalından bir kuru yaprak koptu, bak bak yere düşüyor. Yaprağın bu düşüşü kelebeklerin uçuşunu ne kadar da benziyor... Tuhaf değil mi ? En hazin ve ölü bir şey en canlı ve mutluluk saçan bir varlığa ne kadar da benziyor....

3 Ocak 2008 Perşembe

ve Taciz


Yargıtay 5. Ceza Dairesi eski üyesi İsmail Malkoç, yılbaşı gecesi Taksim Meydanı'nda yaşanan olayların 'cinsel taciz' olarak değerlendirilmesinin yanlış olduğuna dikkat çekerek, "Yaşanan olaylar cinsel taciz olayı değil, cinsel saldırı suçunu oluşturur. Çünkü, yasalara göre el değmişse cinsel saldırı suçu oluşur" diye konuştu.

Malkoç, yaşanan olaylar sonrası zanlıların, Kabahatler Kanunu'na göre idari para cezası ile cezalandırılmasını da yorumladı. Malkoç, cinsel saldırıya maruz kalan Avusturyalı Mandi Keighran'ın şikayetçi olması halinde zanlıların en az 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılabileceğini kaydetti.

Sarhoş olup etrafı rahatsız etmenin ayrı bir suç, cinsel saldırının ise ayrı bir suç olarak değerlendirileceğini kaydeden Malkoç, Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinin 1. fıkrasına göre cinsel saldırı suçunu işleyenlerin 2 yıldan 7 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabileceğini kaydetti.

Zanlıların, utanmaz, arlanmaz ve cüretkar bir şekilde tüm kameraların gözü önünde turistlere cinsel saldırı suçunu işlemesinin verilecek cezayı da artıracağını belirten Malkoç, "Hakim, tüm bu unsurları göz önüne alarak zanlılara verilecek cezayı alt sınırın üstünde tutabilirdi. Bu adamların utanmaz ve cüretkar olmasını gerekçe yapar, 4 yıl yatırırdım. Herkesin ortasında suçun işlenmiş olmasını da cezayı artırım sebebi sayardım"

'BIYIK BÜKMEK, GÖZ SÜZMEK TACİZDİR, ELLE DOKUNMAK CİNSEL SALDIRIDIR'

Zanlıların 'cinsel saldırı' suçunu işledikleri gerekçesiyle arıgılanabilmelerinin ön koşulunun 'Şikayet' olduğunu vurgulayan Malkoç şunları söyledi:

"Mağdurun bedenine temas varsa bu cinsel saldırıdır. Cinsel taciz ya sözle olur, ya da hareketleriyle olur. Bıyık bükmek ve göz süzmek cinsel tacizdir. Anadolu da birisi bir kadına 'ne kadar güzelsin' derse cinayet çıkar. Ortamına göre cinsel taciz suçu değişir."

Osmanlı kara bir bulut mu?



Bir insanın çirkin olmadığını söylemek, o insan güzel anlamına gelmez. Biz de " Vahdettin hain değildi" diye yazarken, elbette "kusursuzdu " demek istemedik. Tekrarlayalım...1. Dünya Savaşı, uğradığımız mağlubiyetler ve Osmanlı'nın parçalanmasına yol açan Sevr anlaşması onun eseri değildi. Her hatayı, ihanet ile açıklayamayız.
Hakkında soruşturma açılan ve sonunda bir öğrenci adına öğretmeni tarafından yazıldığı belirlenen kompozisyonda neler anlatılıyordu, görebildiniz mi?
Lütfen okuyun:
"1299 yılında Söğüt ve çevresine inen küçük kara bulut, yavaş yavaş büyüdü ve tüm Balkanları sardı. Bu kara bulutun altında insanlar kendilerine olan saygılarını yitirip, bir kişi için çalıştılar. Elde ettikleri her şeyi bir haine verdiler. Sonucunda da, çoğu bu hainin emriyle öldü. İşte bu zamanlarda ne güneş doğmak, ne kuşlar ötmek, ne bulutlar dans etmek, ne de bayraklar dalgalanmak istedi. Bu kara bulut ve onun doğurdukları, 1918 yılına kadar sürdü ve 1918'den sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı. Çünkü, gerçek parlayışını bile unutan bu güneşe yardımcı biri geldi. Bu yardımcı Mustafa Kemal'di. O, bu kara bulutları yavaş yavaş dağıtacaktı. 1. Dünya Savaşı ile başlayan çalışmalarında , o haini kaçırttı ve büyük kara bulutu da 1923 yılında 'Cumhuriyet' i ilan ederek dağıttı; hem de bir daha geri gelmemek üzere..."
Sadece Vahdettin'i değil, bütün padişahları hain, Osmanlı'yı da "kara bulut" olarak nitelendiren bir zihniyet karşısında elbette "Ecdada saygı" talep edeceğiz. Böyle öğretmenleri gördükçe, müfredatta köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu idrak ediyoruz.
İlgilisine : Şahbaba (Murat Bardakçı) ve Son Padişah Vahdettin (Yılmaz Çetiner)

Türbanda 4 misli artış!

Tarhan Erdem, "Türban takanlar 4 misli arttı" diyor. (2003'te % 3.5 idi; 2007'de % 16.2.) Asıl şoke eden ve tedirginlik yaratan sonuç bu. Hele bir de, anayasa değişikliği ile üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakmaya hazırlananlar varsa.
Peki 2003'te türbanlıların oranı gerçekten % 3.5 miydi?
1) Bizzat Tarhan Erdem, 27 Mayıs 2003 tarihli yorumuna, "Türban takıyorlar; türban demiyorlar" başlığını atmış, türbanın anketlere bu sebebten dolayı yansımadığını açıklamıştı.
"Türban nedir? Başörtüsü nedir?" Suallere muhatap olanların, anketörün şablonuna uygun cevap vermesi kolay mı?
2) 2003'te türban takanların oranının % 3.5 olduğu iddiası, diğer araştırma sonuçlarıyla mukayese edilince inandırıcı gelmiyor. Mesela TESEV'e göre, 1999'da kadınların % 15.7'si türban takıyordu. 2006'da bu oran % 11.5'e düştü. (KONDA'nın 2003 bulgusu % 3.5. Çok düşük.)
Türban ve başörtüsü ayrımı yapay. Daha ziyade, başörtüsünü tehlike gibi görenlerin, başını örtenlere "Sizinki bir siyasal simgedir; türbandır" diye dayatması sonucunda bu kelime siyaset diline yerleşti. Kimisi, dayatmayı benimsiyor ve başındakini "türban" diye nitelendiriyor. Kimisi, "başörtüsü" demekte ısrarlı. Öyleyse, türban yerine, başını örtenlerin sayısındaki gelişmeyi esas alalım. KONDA'ya göre, başını örtenler (bunun içinde eşarp, türban, çarşaf var) 5 yılda % 64'ten % 69'a çıkmış. TESEV ve A&G isimli araştırma şirketi ise, örtünen kadın oranının % 61 olduğunu ve eskiye göre azaldığını söylüyorsa da, aradaki birkaç puan fark önemli değil. Sansasyonel haber türbanda. "Türbanlı sayısında 4 misli artış" manşeti, kimilerinin tüylerini ürpertiyor. "Aman ha... şeriat mı geliyor ne?"
Ali Çarkoğlu ve Ersin Kalaycıoğlu'nun birlikte yaptığı bir başka araştırmaya göre (Açık Toplum Enstitüsü/Sabancı Üniversitesi), Türkiye, hem muhafazakârlaşıyor, hem de kendini "sağcı" diye niteleyenlerin oranı artıyor. Bu arada pekâla, başını kapatanlarda da birkaç puan artış olabilir. Ama bunda korkulacak bir şey yok. Neden mi? Bir örnekle açıklayalım: KONDA, başörtülülerin, % 72'sinin AK Parti'ye oy verdiğini belirtiyor. Ama, Avrupa Birliği'ni en çok destekleyen seçmen tabanı da AK Parti'de. Açık Toplum Enstitüsü/Sabancı Üniversitesi araştırma sonuçları bunu gösteriyor: Türkiye genelinde AB'ye taraftar olanların oranı % 55.8. AK Parti'ye oy verenlerin içinde AB'ye taraftar olanlar % 64. Türkiye ortalamasının üstünde.

Pakistan

Hem Hindistan, hem de Pakistan, İngiliz yönetiminden 1947 yılında kurtulup, bağımsızlıklarına kavuştular. Ama nedense, bu iki ülkenin kaderi aynı olmadı. Hindistan'da hiçbir zaman darbe yapılmadı. Pakistan ise, darbelerden bir türlü kurtulamadı. Sık sık tekrarlanan darbeler, istikrar getirmek bir yana, istikrarsızlığı daha da artırdı.
Muhammed Ali Cinnah, Pakistan'ın kurucusu ve bir anlamda Atatürk'e benzeyen bir lider. Ama, Pakistan bağımsızlığını kazandıktan bir yıl sonra hayatını kaybediyor.
İlk darbe 1958'de... General Eyüp Han, arkasından General Yahya Han (1958-1971).
1977'ye kadar sivil iktidar. O döneme Zülfikâr Ali Butto damgasını vuruyor.
1977'den 1988'e kadar, darbeci Ziyaül Hak'ın dikta rejimi.
Benazir Butto ve Navaz Şerif'in iktidar dönemleri; Navaz Şerif, 1999'da General Pervez Müşerref tarafından devriliyor.
Görüldüğü gibi, sivillerin iktidarı, askeri rejimlerden çok daha kısa. Zaten, sivil yönetimler sırasında da, sosyal dalgalanmalar, kavgalar hiçbir zaman sona ermiyor.
Pakistan ile Türkiye iki kardeş ülke. Siyaset adamı asmak, şiddet eylemleri yaşamak, darbelere maruz kalmak açısından benzer yönlerimiz de mevcut. Bununla birlikte, Türkiye, bu gibi olayları artık geride bırakmışa benziyor. Pakistan ise hâlâ, fatura ödemeye devam ediyor.
Benazir Butto'nun yaşadıkları, Pakistan'ın siyasetteki çalkantılarının adeta bir yansıması. Babası Zülfikâr Ali Butto 1979'da idam ediliyor; kendisi önce ev hapsinde kalıyor, sonra sürgüne gönderiliyor; erkek kardeşlerinden biri zehirlenerek, diğeri vurularak öldürülüyor. Ve nihayet dün, İslâm dünyasının ilk kadın başbakanı Benazir Butto, suikast neticesi hayatını kaybediyor. Allah rahmet eylesin. Dileriz kardeş ülke Pakistan, bir an önce kendisini toparlasın ve serbest seçimlere gidilebilsin.

2007'in Enleri

- En çapkını: Carla Bruni ile aşkını gözler önüne sermekten çekinmeyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy.
- En kaçkını: Türkiye'den kaçmak için fırsat kollayan Fazıl Say.
- En bıçkını: Hugo Chavez. Amerika'yı takmıyor. İspanya'nın eski başbakanına "faşist" diyecek kadar pervasız.
- En yorgunu: Gecesini gündüzüne katıp, çalışmaktan bitap düşen Tayyip Erdoğan.
- En olgunu: Gerginlikleri yumuşatıp, Çankaya'yı uzlaştırıcı bir konuma getiren Abdullah Gül.
- En solgunu: Baraj altında kalan Mehmet Ağar.
- En saygını: Nobel ödüllü Orhan Pamuk.
- En baygını: Bir türlü dikine duramayan Deniz Baykal.
- En fazla geren: "Türkiye hiç bu kadar tehlikede olmamıştı" diye konuşan, üstelik bir de muhtıra veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt.
- En fazla yeren: Tayyip Erdoğan'ı "Göbeğini kaşıyan adamların" başbakanı ilan eden Bekir Coşkun.
- En gamlısı: Ülkeyi uçurumun eşiğinde gören YÖK eski Başkanı Erdoğan Teziç.
- En şanlısı: Şanını Godiva markasıyla uluslararası camiada da duyuran Ülker ailesi.